Konunun derinliklerine dalmadan önce konunun özünü belirtmek gerekiyor ki; fakirlik, İslâm’da ulaşılması hedeflenen bir fazilet değil; fakat başa geldiğinde sabır gösterilirse büyük mükâfat vaad edilen bir imtihan vesilesidir. Peki bunun karşılığı olan zenginlikte durum nedir diye bakacak olursak da hemen karşımıza veren elin alan elden üstün olduğunu belirten hadis çıkıyor ki bu da zenginliği gerektiren bir üstünlüktür.
اليَدُ العُلْيَا خَيْرٌ مِنَ اليَدِ السُّفْلَى، وَابْدَأْ بِمَنْ تَعُولُ
Veren el (üst el), alan elden (alt elden) daha hayırlıdır. Önce geçimini sağlamakla yükümlü olduğun kimselerden başla. (Buhârî, Zekât, 18)
Öte yandan İslam’ın her bir emri muhakkak şekilde bir diğeri ile tam bir uyum ve mantık çerçevesinde bir beraberlik oluşturuyor. Bu noktada karşımıza Kur’an’dan müthiş bir istatistik çıkıyor. Zekat konusunda otuzdan fazla, sadaka on beşten fazla ve infak yani fazlasını bağışlama üzerine de altmıştan fazla ayet Kur’an’da yer almaktadır. Buna karşılık Kur’an’da fakirliği doğrudan öven bir ayet yer almamaktadır. Aksine yine zenginliğe yönlendiren ve fakirlere yardım edilmesi gerektiğini emreden ayetler mevcuttur.
Özetle İslam’da teşvik edilen durum fakirlik değil aksine zenginliktir.
Peki İslam zenginliği överken ve teşvik ederken günümüzde halk arasında sıkça duyduğumuz “paranın dini yoktur.” kuralı ile zenginlik yolunda her şeyi mübah mı kılıyor yoksa bu yolu da yine adalet ve helal ilkeleriyle mi şekilllendiriyor?
Burada önemle vurgulamak gerekir ki sofrada yemeğin nasıl yeneceğini bile bir şekle oturtan İslam elbette ki bu uzun ve sadece kişinin kendisini değil milletini de etkileyen bu yolu da helal ve haram ilkeleri ile donatmıştır. Ve bu haram taşlarının ilki de, bireyi ve toplumu ifsade sürükleyen faiz yasağıdır. Faizin temeli düşmüşün düşük halinden istifade ederek malına çökmektir. Her ne kadar görünürde “ama zor durumda, ona yardım ediyorum ve bunun karşılığında da hakkımı alıyorum” dense de en açık ifadesiyle, zor durumdaki insanın malına çökmenin yasal kılıfıdır ve unutulmamalıdır ki her yasal hak, helal hak değildir ve kabir ve mahşer hesabı da helal ve haramlardan olacaktır.
Peki bu yasaklar faizle mi sınırlı? Elbette ki değil. Mesela hırsızlık yaparak zengin olamazsınız ya da zulmederek zengin olamazsınız. Bu bölümde zikredilen haramlar zaten yasal da olmadığından çoğu insan Allah korkusundan olmasa bile kanun korkusundan yapmıyor. Bu durum da insanı, imanî bir muhasebe yapmaya davet etmektedir…
Peki bu haramları işleyenler nasıl oluyor da zengin oluyor? Şunu bilmemiz gerekiyor ki dünya bir sınav salonudur ve sınavda soruları çözmenin çeşitli yolları vardır. Bu yollardan kimisi yasak kimisi ise serbesttir. Yasak yolardan da soruları çözenler puan alır ancak bu puanlar hak edilmiş puanlar olmaktan uzaktır. Aynı bu şekilde mal edinmenin de çeşitli yolları vardır ve bu yolların kimisi helal kimisi ise haramdır. Bu yollardan her hangi birinden gidenler mal sahibi olurlar. Ancak helal yoldan kazananlar mükâfatla, haram yoldan kazananlar ise cezayla karşılaşacaklardır. Unutmamamız gereken bir diğer önemli konu da nasibimiz olan rızık muhakkak olarak bize gelecektir. Rızkımız gelirken de rızkımızı helal veya haram kılmak kendi tercihimiz olmaktadır.